Uluslararası 175 uzmandan oluşan bir ekibin yer aldığı beş yıllık proje, bilinen antik genomları Avrupa’daki müzelerdeki yüzlerce iskelet örneğinden alınan DNA’lar ile birleştirdi.
Projeye katılan bilim insanlarına göre bu veriler birlikte dünyanın en büyük “antik gen bankasını” oluşturuyor.
Araştırmacılar veri tabanını göç eden popülasyonlarda genlerin ve hastalıkların zaman içindeki yayılımının grafiğini çıkarmak için kullandı.
Avcı-toplayıcı yaşam tarzından tarıma geçiş gibi çevresel değişikliklerin belirli genetik özellikleri nasıl etkilediği ortaya çıkarıldı.
Araştırmacılar antik DNA’yı günümüz örnekleriyle karşılaştırarak günümüzde görülen zayıflatıcı bozukluklar ve fiziksel özellikler hakkında yeni bir biyolojik çalışma hazırladı.
Projenin ilk sonuçları Çarşamba günü Nature bilimsel dergisinde dört makalede yayınlandı.
TUNÇ ÇAĞI ÇOBANLARININ “MS HASTALIĞIYLA” ALAKASI NE?
Veri tabanındaki bin 600’den fazla genoma dayanan ilk araştırmanın en önemli bulgularından biri dünya çapında 2,5 milyon insanı etkileyen, sinir sisteminin ömür boyu süren bir otoimmün hastalığı olan MS ile bağlantılı.
MS hastalığı görme, kol-bacak hareketi, duyu ve denge sorunları da dahil olmak üzere pek çok vücut aktivitesini etkileyen, çok sayıda çevresel ve genetik faktörün şekillendirdiği karmaşık bir rahatsızlık.
Çalışmada Kuzey Avrupalıların hastalığa en yatkın olanlar arasında yer aldığı ancak bunun nedenlerinin çok az anlaşıldığı belirtildi.
Araştırmacılar MS’e sahip olmanın genetik riskinin, yaklaşık 5 bin yıl önce Avrupa’ya evcilleştirilmiş hayvan getiren bir grup antik çobanın soyuyla ilişkili olduğunu buldu.
Araştırmaya göre çobanlar Avrupa’ya doğru hareket ettiklerinde, göçebeleri evcilleştirilmiş hayvanların taşıdığı patojenlere karşı korumak için evrimleşmiş genetik varyantları da beraberinde getirdi.
Ve çobanların öncelikle Kuzey Avrupa’ya taşınması nedeniyle hastalığın burada daha yüksek oranda görülmesinden sorumlu olabileceği sonucuna vardı.
Atalarımızın yaşam tarzlarının modern hastalık riskini etkilemesi eski bağışıklık sistemlerinin modern dünyadaki yansımalarını gösteriyor.
ALZHEIMER BAĞLANTISI
Araştırmacılar ayrıca Alzheimer hastalığı riskini arttırdığı bilinen “APOE ε4” genetik varyantının kökenlerini de haritalandırdı.
Çalışmalar genin bir zamanlar tarih öncesi Avrupa’da yaşayan erken avcı-toplayıcı popülasyonlarla bağlantılı olduğunu ortaya çıkardı.
Avcı-toplayıcılardan alınan DNA Kuzeydoğu Avrupa’da daha yüksek seviyelerde mevcut, bu da bölgenin Alzheimer hastalığına yakalanma konusunda yüksek bir genetik riske sahip olduğu anlamına geliyor.
Benzer şekilde antik genetik bilgiler boy ve laktoz toleransı gibi özellikleri de evrimsel olarak etkiliyor.
Türümüzün evrimsel tarihi, bugünkü sağlığımızın ve özelliklerimizin oluşumuna birçok katkı sağlıyor.
Hem o zaman hem de şimdi tüm bu genetik etkiler çevre tarafından şekilleniyor. MS de dahil olmak üzere çoğu hastalık için genetik etkiler çoklu genetik varyantların sonucu.
Sonuçta MS’in tamamen Bronz Çağı popülasyonlarından geldiğini söyleyemeyiz. Ancak bu popülasyonların hareketleri ve yaşam ortamları bugünkü MS riskindeki artışa katkıda bulunuyor.