Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, anayasa yargısı alanında staj yapan öğrencilerin ‘Staj Katılım Sertifikaları’ töreninde; “Anayasa Mahkemesi, bir konuda karar verdikten ve son sözü söyledikten sonra katılmasak da buna uymak zorundayız. Bir yargı kararına katılmamak farklı, ona uymamak farklıdır. Birincisi meşru, ikincisi ise meşru değildir. Unutmayalım ki mahkeme kararları hatasız veya doğru olduğu yahut beğendiğimiz için değil, mahkeme kararı olduğu için uygulanmak zorundadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin nihai ve bağlayıcı kararından sonra artık mahkemeler ya da anayasal organlar arasında ortaya çıkabilecek görüş, yorum veya yaklaşım farklılıkları sadece eleştiri konusu olabilir. Ancak bu farklılıklar Anayasa Mahkemesi kararının icra edilmemesinin hiçbir şekilde gerekçesi olamaz” dedi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, anayasa yargısı alanında bilgi ve tecrübe kazanmak üzere 2-12 Ocak günleri arasında staj yapan lisans öğrencilerine Staj Katılım Sertifikaları’nın verildiği törene katıldı.
Başkan Arslan, törende yaptığı konuşmada; anayasa hukukunun ülke açısından en önemli konularından biri haline gelen bireysel başvuru sistemi üzerinde dururken, 12 yılı Anayasa Mahkemesi’nde olmak üzere 40 yıldır anayasa ve insan hakları hukuku üzerine çalışan bir anayasa hukukçusu olarak stajlarını tamamlayan öğrencilere tavsiyelerde bulundu.
“BAŞKALARININ SİZİN YERİNİZE DÜŞÜNMESİNE VE AKLINIZA İPOTEK KOYMASINA ASLA İZİN VERMEYİN”
Hukuk devletinin niteliksel boyutunda akıl, ahlak ve adalet olmak üzere üç temel kavramın çıktığını dile getiren Arslan, aklın vesayet altında olmamayı ve özgürlüğü zorunlu kıldığını vurgulayarak, hukuk öğrencilerine “Aklınızı paslandırmayın. Başkalarının sizin yerinize düşünmesine ve aklınıza ipotek koymasına asla izin vermeyin. Size dayatılan ambalajlanmış doğruları değil, sorguladığınız ve muhakeme süzgecinden geçirdiğiniz doğruları tercih edin. Kısacası fikriniz ve vicdanınız hür olsun” dedi.
Başkan Arslan, akıl sahibi ve özgür olmanın aynı zamanda ahlaki ilkeleri benimsemeyi gerektirdiğini vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:
“Bu bağlamda en temel ahlaki ilke, yine Aliya’nın ifadesiyle, ‘insan olmak ve insan kalmak’tır. İnsan olmak, kendimize hak gördüğümüzü başkası için de hak olarak görmeyi, kendimize yapılmasını istemediğimizi başkalarına reva görmemeyi gerektirir. İnsan olmak insanı amaçlarımızın ya da menfaatlerimizin aracı olarak değil, onu kendi içinde amaç ve kendinde değer olarak kabul etmeyi gerektirir. İnsan olmak, bizden farklı olanı da insan olarak kabul etmeyi gerektirir.
“ANAYASA MAHKEMESİ HAK EKSENLİ BİR YAKLAŞIMLA BİREYSEL BAŞVURULARI İNCELEME GÖREVİNİ EN İYİ ŞEKİLDE YERİNE GETİRME GAYRETİNDE”
Başkan Arslan, konuşmasında adaletin söz değil davranış, söylem değil eylem meselesi olduğunu ifade ederek bunun da her şeyden önce vesayet altında olmayan bir aklı ve kirlenmemiş hür bir vicdanı gerektirdiğini vurguladı.
“İnsanın temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının adaletin ete kemiğe bürünmüş halidir” diyen Başkan Arslan, ülkemizde bu konuda atılmış en önemli adımlardan birinin bireysel başvurunun kabul edilmesi olduğuna dikkati çekti. Başkan Arslan, anayasa koyucunun biri ilkesel, diğeri de pratik olmak üzere iki temel gerekçeyle bireysel başvuruyu kabul ettiğini belirterek “İlkesel gerekçe temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunması, bu konudaki standardın yükseltilmesiydi; pratik gerekçe ise hak ihlali iddialarının ülke sınırları içinde ele alınmasını sağlamak, bu suretle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ülkemiz aleyhine yapılan başvuru ve verilen ihlal sayısını azaltmaktı” dedi.
Bireysel başvurunun yaklaşık 12 yıldır uygulanmasının sonucunda bu iki hedefin de önemli ölçüde gerçekleştiğini aktaran Başkan Arslan, bireysel başvuruyla birlikte Anayasa Mahkemesi’ne özgürlükleri koruma ve geliştirme misyonu yüklendiğini, bu misyonla Anayasa Mahkemesi’nin hak eksenli bir yaklaşımla bireysel başvuruları inceleme görevini en iyi şekilde yerine getirmenin gayreti içinde olduğunu belirtti. Anayasa Mahkemesi kararlarının nicelik ve niteliklerine ilişkin istatiki bilgiler veren Başkan Arslan, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruda iş yükünü yönetilebilir düzeyde tutmayı başardığını, bu başvuru yolunu etkili ve başarılı şekilde uyguladığını aktardı.
“ADLİ VE İDARİ YARGI SİSTEMİNDE NİHAİ VE BAĞLAYICI KARARLARI VERME YETKİSİNİN İLGİLİ YÜKSEK MAHKEMELERE AİT”
Başkan Arslan, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararlarının uygulanması konusunda genel olarak bir sorun bulunmadığını, bununla birlikte istisnai de olsa bazı kararlara uyulmamasının bireysel başvuru hakkını zedelediğini dile getirerek sözlerine şöyle devam etti:
“Anayasa Mahkemesi’nce verilen ihlal kararlarına uyulmamasının gerekçesi olarak sunulan iki hususa kısaca değinmek ve size öğretilenlerin doğru olduğunu göstermek isterim. Birincisi, adli ve idari yargı sisteminde nihai ve bağlayıcı kararları verme yetkisinin ilgili yüksek mahkemelere ait olduğu, dolayısıyla kesinleşmiş kararları ortadan kaldırmaya yönelik ihlal kararları verilemeyeceği ileri sürülmektedir. Açıkçası bu görüşün anayasal veya yasal hiçbir dayanağı olmadığı gibi bireysel başvuru kurumunun doğasıyla da bağdaştığı söylenemez.”
“ANAYASA’YI NİHAİ VE BAĞLAYICI ŞEKİLDE YORUMLAYARAK UYUŞMAZLIĞI KARARA BAĞLAMA YETKİSİ ANAYASA MAHKEMESİ’NE VERİLMİŞTİR”
İhlal kararlarına uyulmamasına bir gerekçe olarak yorum farklılığının da gösterilmekte olduğunu belirten Başkan Arslan “Elbette, yüksek mahkemeler dahil kamu gücü kullanan tüm organlar Anayasa’yı yorumlama yetkisine sahiptir. Dahası kamu gücü kullanan tüm organlar anayasal ve yasal hükümlere uygun olarak karar vermek durumunda olduklarından doğal ve zorunlu olarak Anayasa’yı yorumlamaları gerekebilmektedir. Ancak bu yorumların yol açtığı uyuşmazlıklar norm denetimi veya bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşındığında Anayasa’yı nihai ve bağlayıcı şekilde yorumlayarak uyuşmazlığı karara bağlama yetkisi Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir” ifadelerini kullandı.
Başkan Arslan, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğunu, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri, kısacası herkesi ve her kurumu bağladığını vurgulayarak şunları söyledi:
“Anayasa Mahkemesi, bir konuda karar verdikten ve son sözü söyledikten sonra katılmasak da buna uymak zorundayız. Bir yargı kararına katılmamak farklı, ona uymamak farklıdır. Birincisi meşru, ikincisi ise meşru değildir. Unutmayalım ki mahkeme kararları hatasız veya doğru olduğu yahut beğendiğimiz için değil, mahkeme kararı olduğu için uygulanmak zorundadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin nihai ve bağlayıcı kararından sonra artık mahkemeler ya da anayasal organlar arasında ortaya çıkabilecek görüş, yorum veya yaklaşım farklılıkları sadece eleştiri konusu olabilir. Ancak bu farklılıklar Anayasa Mahkemesi kararının icra edilmemesinin hiçbir şekilde gerekçesi olamaz.”
“ANAYASAL UYUŞMAZLIKLAR SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA ANAYASA MAHKEMESİNİN KONUMU UYUŞMAZLIĞI ÇÖZEN KARAR MERCİİ OLMAKTIR”
Anayasa ve kanunlarda uyuşmazlıkların nasıl karara bağlanacağının belirtildiğini dile getiren Başkan Arslan, “Bu çerçevede anayasal uyuşmazlıklar söz konusu olduğunda Anayasa Mahkemesi’nin konumu uyuşmazlığı çözen karar merci iken diğer kamu makamlarının konumu uyuşmazlığın tarafı olmaktan ibarettir. Herhangi bir yargısal uyuşmazlıkta tarafların yorumunun uyuşmazlığı çözen mahkemenin yorumundan üstün olduğu düşünülemeyeceği gibi bunun en temel hukuk mantığıyla bağdaştırılması da mümkün değildir” dedi.
Başkan Arslan, konuşmasında Anayasa’nın hiçbir kurum veya kişiye Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını Anayasa’ya uygunluk konusunda denetleme görevi vermediğini ifade ederek Anayasa ve kanunların açık hükümleri karşısında Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasının hiçbir gerekçesinin ve geçerliliğinin olamayacağını vurguladı. Başkan Arslan, bireysel başvuruda verilen ihlal kararlarına uyulmamasıyla verilen zararın sadece başvurucuların haklarından mahrum bırakılmasıyla sınırlı olmadığını belirterek, ihlal kararlarının icra edilmemesinin aynı zamanda ülkemiz için büyük bir kazanım olan bireysel başvuru yolunu etkisiz kılabilecek nitelikte vahim bir olay olduğuna da dikkati çekti.
Anayasal kurumların meşruiyetini zedeleyecek, ülkeyi hukuktan uzaklaştırıp kuralsızlık girdabına sürükleyecek ve her açıdan herkese zarar verecek keyfi tutum ve davranışlardan kaçınmanın ortak sorumlulukları olduğunu belirten Başkan Arslan “Aklıselimle hareket ederek ihlal kararlarının etkili icrası dahil tüm meselelerimizi sadece hukuk zemininde kalmak suretiyle çözmek zorundayız” dedi.